tours estambul ve sosyoloji bilgileri hıyanet ı/eya iyiliğinitı sadece tatbik şeklidir, insanlımın fazilet ve kötülük leri daima değişen bir hal gösterir. Bunun böyle olması, zamanla gelişen ve bilgi ve zekâların, durum ve varlıklar hakkındaki telâkki ve muhakeme şekillerini tirmiş olmasıdır. Fakat ruh hallerimizin değişmesi, karakterimizdeki iyilik veya feöiûij^^ leri otiadan kaldıramaz.tours estambul Kötülükler ve iyilikler birbirleri ile kaimdirler. Bandan dolay, dır ki, insanın bütün düşüncesi, kötülüklerden gelecek zararları mümkün mertebe azaltmak w beşerî meziyetlerden en fazla şekilde istifade etmek meselesi üzerinde topla nır>. İnsamıt gerek tabiatı, gerek fazilet ve kötülükleri değişmeciiğVrtden biıVvı,
reket tarzı tayin edip birbirleriyle olan münasebetlerini düzene koyacak
ruri olarak değişmez bir şekilde bulunacağı apaçıktır. Zamanın t>u esas
pacağı tesir ve değişiklikler, sadece tefsir ve tatbik şekilleri bakımuıdan
esasların, zamanın ihtiyaçlanna uymadığı zannma düşenler aldanıyor y bir
zan, sadece bugünkü Müslümanlann o esasları, zamanın <iyiHk^ be <-Lötü
şmda meydana gelen değişikliklere göre tefsir ve IcUbife etmeyi büşctramanttş
dan doğar>. Paşa’ya göre; İslam’m apaçık <şeri«iımn> içerdiği ahlakî, ropVumsaV ve siyasî Ükeler, baştan sona, insan yaratılışından esinlendiği için, sonsuza kaçlar insanoğlunun hayaunı düzenlemeye uygundur. <Bu imammızdan dolayı, Müslümanların tefec mülünün, İslam düstur ve esasları dışında mümkün olabileceğini kabul edemeyiz.tours estambul 1 inancımız, fizik kanunları kadar sağlatndtr>. Tek l?urtuluş yoluntuzun İLsVatnryot. o\ ğundan şüphe edilemez. Bunun için Müslüman milletler, ahlak, cemiyet ve siyaset kımlarından daha çok İslamlaşmalıdırlar. Bütün emel ve çaltşmaVarvmız da btı hizmet etmelidir. (1991:174-177; Korkmaz, 1994-.125-\24y
Said Halim Paşa’ya göre; <Batı toplumu, meydana çtfehğı zamandan başlc günümüze kadar devam etmek üzere, sosyal müesseselehni ve bayat tarzını, dal rak değiştirmek ihtiyacını duymuş ve duymaktadır... Batı toplumundafei sosy^al j İlmî olmayan bir sürü tahmin, araştırma ve JecrübeJer sonucu olarate meydana tedir. Belirli ve değişmez bir gaye ve hedefe sahip olmayan Bah toplumu işte bu daima aniden çıkan ihtiyaçların, geçici durumların ve bir tafeim yanlış fikirle
stnda sürüklenip durmuştur. Maddi ihtiyaçlarının, tJuygulannın
le Batı dünyasının, insana lam bir düzen ve kararlılık temin edecek olan değişmez sosyal esasları bulamadığı sonucuna varmak mümkündür. Bundan dolayı Batı toplumu, tarih boyunca devamlı çeşitli hâkim güçlerin mücadelesine sahne olmuş ve her donem hakimiyet el değiştirerek devam edegelmiştir. Said Halim Paşa bu durumu, Batıda değişmez sosyal bir gayenin olmayışının tabii sonucu olarak görmektedir. (Gül, 1994:57).
Said Halim Paşa. İslam dünyasındaki Batılılaşma isteğinin ortaya çıkış nedeni ile ilgili şu tespitleri yapmaktadır: Müslümanların gerek refah içinde yaşama arzusu ve gerekse bağımsızlıklarını koruma konusunda muhtaç oldukları maddi saadet ve gücü elde etme kabiliyetinden yavaş yavaş uzaklaşmalan sonucunda iktisadi ve siyasi bağmsızlık-lannı kaybetmeye başladılar. Müslüman milletlerin bir taraftan kaybedilenleri kazanmak amacıyla yaptıkları hamlelerin neticesiz kalması, diğer taraftan da Batı dünyası ile ilişki ve temaslarının günden güne ilerlemesi, sonuçta İslam dünyasında şerî tekliflerin kendi maddi gelişmelerine, ilerlemelerine bütünüyle karşı olduğu kanaatini ortaya çıkarttı. İşte bu yanlış kanaate kapılmanın sonucunda Müslümanların bir kısmı, kendi maddî mutluluklarını ahlakî ve toplumsal mutlulukları yolunda feda etmekle, diğer bir ifadeyle, maddî refahlarının gerektirdiği teklifleri Şeriat'ın teklifleri uğmnda savsaklamakla yükümlü olduklarını sandıklan halde; diğer bir kısmı da, tam tersine kendi maddî yükselmeleri yolunda Şeriat’ın isteklerinden vazgeçmek suretiyle daha akılcı bir hareketle bu-lunduklanna inandılar. Birinci kesim, ihtişamlı maziye tekrar dönüleceğini ümit ederken, İkinci kesim en kısa zamanda İslâmî esasların atılarak yerine, gelişmiş olan Balının esaslarının alınması gerektiği görüşündeydi.tours estambul (1991:251; Bilican, 1988:95-96; Yıldız, 1994:63).
Said Halim Paşa, İslam medeniyetinin aslında Batı medeniyetinin kaynağı olduğunu, insanlığa parlak bir medeniyeti İslam’ın sunduğunu, ancak bunun zamanla unutulduğunu belirtir. Batılıların İslami yanlış anladığmı, Batıyı örnek alan aydmlarımızm da onlarla beraber yanıldıklarına dikkat çeker. O’na göre; Batıklar, İslam ülkelerinin mevcut durumunu kendi toplumlannın tarihiyle kıyaslayarak geri kalmışlık meselesinin kaynağı olarak İslam dinini görürler. Halbuki Osmanlı toplumunun tarihiyle Batı toplumla-nnın tarihi birbirinden tamamen farklıdır. (1991:98, 138; Yıldız, 1994:63).
Said Halim Paşa’ya göre, Osmanlı toplumundaki aydınlar Batı medeniyetine vücut veren nedenleri anlayamadan bu medeniyetin büyüsüne kapılmışlardır. İlk başlarda aydın kesim Batıyı tanımadığı için ona karşı bir düşmanlık içindeydi. Ancak zamanla Balı hayranlığının doğmasıyla Batıya yöneldi. Batıcı aydınların teknolojik yönden medenî milletler seviyesine çıkmak için Osmanlı toplumunun sosyal yapısının değişmesi gerektiğini savunmaları büyük bir hatadır. Başka cemiyetlere ait olan kanun ve nizamların ahnması suretiyle sosyal yapıyı değiştirmeye çalışmak çare değildir. Çünkü her toplumu oluşturan siyasî ve sosyal müesseseler birbirinden farklıdır. Batı dünyasıyla OsmanlI’nın sosyal yapısı arasındaki fark, Hıristiyanlıkla İslam arasındaki fark kadar büyüktür. (1991:22-23, 227; Yıldız, 1994:64).
Said Halim Paşa, Batıyı tanımış aydınların, Batıda olduğu gibi insanlara geniş hak ve hürriyetlerin verilmesiyle toplumdaki sorunların halledileceği gibi büyük bir yanlış kanaate kapıldıklarını belirtir. İşte 1876 ve 1908 tarihlerinde ortaya konan Meşrutiyet Anayasalan’nın böyle bir düşüncenin ürünü olduğunu söyler. Bu anayasalarla verilen hürriyetin yanlış kullanılmasının meyvelerini hemen verdiğini ve
mış ve daha sonra da partiler kumimuştur. (1991:6-12, 47-49; Yıldız, 1994:64)
rı tarzların ürünü olan bir yönetim anlayışının ve müesseselerinin farklı bir muhite **
masının imkânsız olduğunu, çünkü her toplumun sosyal durumu, ihtiyaçları, gelenp,^' ri farklıdır ve siyaset etme düşüncesi ve siyasî kurumlan bunlara göre şekillendiğimi^' lirtmektedir. Paşa’nın Meşrutiyet ve Anayasaları konusundaki fikirlerini, İsmail yaset sosyolojisi ile ilişkilendimtektedir. (2001:118).
Sosyal yapı ile siyasi yapı arasındaki ilişkiye dikkat çeken Said Halim Paşa, sosyj| yapı ile hukukî düzen arasında da yakın bir ilişki bulunduğunu belirtir. Sosyal yap,y^ uygun düşmeyen bir takım kanunların aynen başka ülkelerden alınıp aktarılma.sı, lumda birçok sosyal bunalıma neden olur ve milli varlığı tehlikeye düşürür. Nitekim Qj manii topinmundaki çözülmenin önemli nedenlerinden birisi de bu çelişkidir. (Yılılıp 1994:64).
Said Halim Paşa, milletçe gerilikten kurtulmak ve yükselmek için Batı medeniyetinden yararlanma düşüncesinin, zaman içinde mutlaka BatJılaşmamız gerekeceği şek. linde yanlış Wr anlayışı doğurduğunu, bu anlayışın da bütün gayretlerimizi sonuçsuz bırakan en önemli yanlışımız olduğunu belirlemektedir. Bu yanlış anlayışın da; kutlulu . şumuz için her konuda Batılı milleüeri taklide mahkum olduğumuz inancmı doğurmuş, tur ki bu da öteki kadar kötü ve yersizdir. (1991:72).
Said Halim Paşa’ya göre. Batılılaşmayı ve Baülı milletleri taklide yeltenen aydınlar, OsmanlI müesseselerinin özel yapısını bilmedikleri için çoğu zaman bu müesseselen u-nıamen ortadan kaldırmaya teşebbüs etmiş, aksayan yönlerini giderme yoluna gitmemişlerdir. Batıyı olduğu gibi taklit etme düşüncesi, her yeni şeyi mükemmel sanma saplantısı sosyal ve kültürel yapının tahrip olmasına sebep olmuştur. Yine aynı şekilde Batılı usulde demokratlaşmak isteğimiz de siyasî yapımızın çözülmesine yol açmıştır. OsmanlI toplumunu Batılılaştırmak isteyen aydınlatan belirgin özelliği nihilist olmalarıdır ki, bunlar herhangi bir değere bağlı bulunmamaktadırlar. Bunlar Batıdan, toplumumuzun bünyesine uygun olup olmamasına bakmaksızın her türlü müesseseyi almakta bir sakınca görmediklerinden, bir çok yerli müessesenin yıkılmasma ve tahrip olmasında birinci derecede rol oynamışlardır. tours estambul(1991.18, 54, 89, 91).
Paşa ya göre; Batılılaşmak zamretine olan inancımızın bu kadar kötü neticeler vermesinin sebebi, milliyetimize aykırı olmasındandır. Nitekim ^milliyet ile medeniyet aynı şey demektir ve Batılılaşmak, kendi medeniyetimizi terk veya inkar etmek manası taşır. Netice olarak da kendi milliyetimizden vazgeçmek demek olur>. Paşa, biri çıkıp da Al-manlara <knrtuluşlannın ancak Alman kültür, medeniyet ve itfantnı bırakmakla kabil olacağını söylemiş olsa; acaba nasıl bir karşılık görürdü? Böyle bir iddiada bulunan kimse "Alman”, hele bir “Alman ıslahatçısı"sayılır mtydı?> şeklinde .sorular sormakta dır. Paşa şu önemli neticeye ulaşmaktadır: <Kendi memleketinin kültürünü m d tini, irfanım inkar eden veya hakir gören milliyetini kaybeder. Dolayısıyla da artık bu millet ve milliyet adına konuşmak onun hakkı değildir» (1991:74-75).
Said HaUm Paşa
KilHiir Yabanctlaştnast
Said Halim Paşa, sosyolojik bir kavram olan <kültüryahancıla^masc^ kavramını ilk tespit eden ve bunun üzerinde ilk duran düşünümmüz olarak değerlendirilmektedir (Bi-lican, 1988:97).
Said Halim Paşa’ya göre, memleketimizin yükselmesi ve ilerlemesi için Batı medeniyetinden faydalanmak zarureti, bizde yeni bir aydınlar sınıfının ortaya çıkmasına sebep oldu. İlerlemeye olan ihtiyacımızın gereklerini yerine getirmek için yetiştirilen bu aydınlar sınıfı, <hugün memleket idaresinde büyük bir tesire sahiptir. Hiçbir denetleyici -si ve rakibi de yoktu». Ancak bu sınıf. Batı medeniyetinin tesiri altında şahsiyetini yitirmiş ve aşırı derecede Batı hayranlığına tutulmuştur. Ancak işin daha kötü tarafı bu aydınlar <milli kurtuluşumuzun çaresini, kendilerinin tutulduğu bu hastalığın bütün memlekete yayılmasında görmektedirle». Bunlar memleketleri hakkında kötümser ve yıkıcı tespitleriyle kendilerini gösterirler. Bu aydınlar, meseleleri izah ve ispat edemedikleri için ithamcı ve anlayamadıklan için de inkarcıdırlar. Var olan gerçeği bilmezlerken, nasıl olmamız gerektiğini bize öğretmeye kalkışıyorlar. Bunlar kurtuluşu, var olanı yıkıp yerine Batılılaşmış bilgi, mantık ve ahlaklanna, <Frenkleşmif> siyasi ve so.syal düşüncelerine göre şekillendirilmiş yeni bir toplum oluşturmakta görüyorlar.
Paşa’ya göre, başka memleketlerde görülen ak.saklık ve eksiklikler giderilmeye, hatalı olan şeylerin de ıslahına çalışılırken, bizde ise ıslahı gereken şeyin tereddütsüz ortadan kaldınimasına ve yerine daha iyi olduğu sanılan şeyin konulmasına kalkışılır. Sözün kısası, bizde yenilemek için yıkmaya. Batıda ise yıkılmaktan kurtarılıp düzeltilmeye ve korumaya çalışılır. Bizim aydınlarımız. Batıkları aynen taklit konusunda gayret gösterdiklerini zannetmelerine rağmen, Batılıya tamamen zıt bir düşünce ve hareket içindedirler.
Said Halim Paşa, Batıcı aydınların durumunu; hastalıklardan korunmak ve sağlığına katoışmak için sürekli tıp kitaplannı karıştıran kişilere benzetmektedir. Bunlar sonunda kendilerini bütün hastalıklara yakalanmış sanarak, hayatı, mecburen katlandıkları tahammül edilmez bir yük olarak görürler. Bu aydınların edindikleri bilgi onlara, <vatan -lannı bir elem ve ıstırap kaynağı halinde göstermekten başka bir faydası olmuyor. Neti -cede, bu vatana sadece irsi fakat idrak dışı bir his ile bağlı kalabiliyorlar> (1991:61-65; Bilican, 1988:97-98).
Said Halim Paşa’ya göre; <metodsuz ve gayesiz olarak edinilen fikirler, zararlı olur. Çünkü bu şekilde hasıl olan fikirler, ancak yanlış kanaatlere sahip kimseler yetiştirir. Onlar da etraflarına zarar verirler. Bu çeşit bilgi sahipleri de tıpkı tıp heveslisi gibi, tab -sillerinde bir usul ve gaye takip etmediklerinden, kendilerini hasta sanırlar. Hele bütün vukuf ve bilgileri <kendini bi!memek> gibi gayri tabii bir esas üzerine kurulmuş oldu -ğundan, hastalık büsbütün karmaşık ve kendine has bir şekil alı».
O,Batıcı aydınların yani kendi kültürlerine yabancılaşmış aydınların <manevt, sos -yal ve siyası meseleler hakkmdaki bilgilerinin> iki önemli özellik gösterdiğini belirtiyor: Bunlardan birincisi, <hu meselelerin hangisine dair olursa olsun, bizimle ilgili olan ta -raflarını bilmemek, öğrenmeye de tenezzül etmemek>-, İkincisi ise <bizimle ilgili olanlar dışında, pek çok şeye, pek çok bilgi, metod ve prensiplere vakıf bulunmak>. Batılılaşmış aydınlarımız kendi milletlerinin manevî ve ahlakî hayatını, so.syal ve siya.sî kanun ve
Said Halim Paşa’ya göre. <yabattcıdan çok yabarıcf> bu Batı hayranları, relerine olduğu gibi, gerçek Balı anlayışına da yabancıdırlar. Zihniyetleri, Batı ne ni.spetle <-asalak> bir nitelik taşımaktadır. Kendi toplumlarına ilgisiz, kalmakla ber onunla birlikte yaşıyorlar. Böylece toplumları karşısında da tam bir asalakurlat şa, şayet bu Batıcı aydınların yetersiz ve ilgisiz bilgileriyle topluma verdikleri zarati^,^ son vemiemeleri halinde sonuçta kendileri gibi bu toplumu da <-Aı>rupcı cemiyetinin asalağı haliue ciü^üreceklerciir>. (1991.;70-71-, Büican, 1988;99-1^00>.
nına sahip bulunduğumuz, daha üstün bir medeniyetten faydalanmayı istegmm yetinde bir tavır olduğunu belirtmektedir. Paşa'ya göre; bu istek hem gözfem ve e en trrvve düşüncemizi, hem öğrenme istek ve çabamızı, hem de kavrama ve d Ş
mizi geliştirerek entelektüel varlığımızı güçlendirmeye yardım eder. tılaşüracak biricik meşru ve doğal yol da budur. Bu güzel ideal, ügr ve çalışma anmm daha verimli ve daha yararlı bir duruma getirerek sürekli etkileyen ve Vı
uyarıcı işleviru görecektir. Bu sayede, hem kendi medeniyetimizi ve Vtem de atı me e-niyetinj hakkıyla incelemiş ve öğrenmiş oiumz. Bu yolla <Bütı
ri olan ve üstünlüğünün sebebi bulunan <ilim zihniyeti> ile <tecrübe usulü>nü birleş tirerek ortaya koyacağımız binlerce hakikat, binlerce balanın tamir olunmasını sağla yacakltr>.
Biz, bu faaliyetimizle <bizim ideallerimiz ile sosyal ve siyasî kanaatlerimizin tam
nnyla dinimizden doğmuş> olduğu hakikatini de öğrenmiş olacağtz. Dolavfstyla, di mize kesin biçimde saygı göstermek zonında olduğumuz gibi, üzerimizdeki bütün \ lannı kabul ve teslim etmemiz de zorunlu görevVerimizdendir. Yine anVayacağv <Dinsizlik denilen şey, Latin fiknnin düştüğü bir sapfeınhfe halinden ibaret olup, zc dildiği gibi, bir fikri üstünlük alameti değildir».
Yine öğreneceğiz ki; Her milletin milli kanun ve gelenekleri, üzerinde yaşadı raktan daha değerli olan <manevi vatanı> temsil ederler. Çünkü berbangt bit t ğu miJJet haline getiren etkenler bunlardır. Başka bir milletin egemenliği altına ^ miJlet, arazisini değil, kanun ve geleneklerini kaybettiği için bağımsızlığım k < Üzerinde yaşadığı toprağı çoğu zaman terke mecbur olmadığı ı;e belki de om fazla istifade ettiği halde esirdir; çünkü milli değerlerini kaybetmiştir^.tours estambul yazdı.