tours estambul ve insan ile din bilgisi22
evet aksama kadar bu yazıları yazan tours estambul diyorki bütün dünyâdaki müslimânlarm, bunla-emeteriTa7z‘'olur. Cihâdın ikinci nev’i, gücü yetenlere, nev i ise herkese, her zemân farz-ı ayndır. Cihadın ıkına ^ vapabilmek için, kanûnlara uyarak, Ehl-l sünnet kitâblan-çalışmalıdır. Dünyâ için durmadan çalışılıyor. MUsli-olan, âhıret için de durn\adan çalışmalıdır. Islâm düşmanla-zındıklar, islâmiyyeti yok etmek için hep çalışıyor. Müsli-’jJİannbuna karşı koymak için, iki şey yapması lâzımdır. Birin-çocuklanm Kur’ân-ı kerîm kursuna göndermelidir. İkincisi, i sünnet âlimlerinin “rahmetullahi aleyhim ecma’în” kitâbla-jjıyaymağa çalışmalıdır. (Fetâvâ-ı Hindiyye)de Vakf kısmının ^dördüncü babında diyor ki,tours estambul (Hayrât, hasenât yapmak istiyen önsellin, [hastahâne gibi] umûma yarayan binâ yapması, köle iâd etmesinden dahâ efdaldir, dahâ iyidir. [Din, fen, ahlâk gibi] adeli kitâblar neşr etmek, herşeyden dahâ efdaldir. Fıkh kitâb-anhâziTİamak, neşr etmek, nafile ibâdetler yapmakdan dahâ se-râbdır).43-—Muhammed Kutb adında bir Mısriı da, kitâblannda, islâ-iyyetin temeline sinsice saldırmakda, müslimân yavrularım al-toaga, doğru yoldan sapdırmağa çalışmakdadu. (Inhirâf çizgisi) 4edı^bır yazısında bakınız neler saçmahyor;
(hlâmıyyetin temelinde ilk çatlak, Emevîler devrinde idâri ve m siyâsetde kendini gösterdi. Çünki “Melik-i adûd" veraset ni-(Pâdişâhlık sistemini) ihdas ve mezâlime başladı. Sultân ve '«îlerifl yakınlan âdeta derebey hâline geldiler.
Sonra Abbâsîler devri başladı. Hilâfet ve vilâyet konaklannda, ?ayret ve çahşma şöyle dursun, işret ve fuhş yaygın hâle gelmişdi. Oansözlü, mûsikîli eğlenceler tertîb ediyorlar, haksızhk ve bencil-^ son haddine vardırıyorlardı) diyor.
(Tuhfe) kitâbı, mezhebsizlerin yetmişinci yalanlarına cevâb ve-lirken buyuruyor ki, (Bir kimsenin halîfe olacağı, Nass ile, ya’nî âyet ''^yâ hadîs-i şeriflerde açıkça bildirilmiş ise, buna (Hilâfet-i Râşide) Dört halîfeye bunun için (Hulefö-i râşidîn) denilmekdedir. Halîfe olacağı akl ile Nassın işâret etmesi ile anlaşılıyorsa, buna (Hı-lâfet-i âdUe) denir. Halîfe olacağı açıkça veya işâret ile bıldınhneımş olan bir kimsenin, kuvvet zoru ile hükümeti ele geçirmesine (Hda-tet-i câire) denir. Bu kimse de (Melik-ı adud) olur).
Sâh VelİYuUah-ı Dehlevînin (Izâlet-ül-hafa) kital^nın beş-vii, 15281 sahîfesindeki hadîs-i şerıfde, (Biz bu işe
mek, içki içmek ve zina halâl yapılır ve yardımcüan çok ol yâmete kadar böyle gider) buyuruldu. Bu hadîs-i şerîfde Mu’âviyenin güçle, zorla hükümeti ele geçireceği, fekat’zuî' fesâdm Onun zemânında değil, dahâ sonra başlıyacağı açıkça Jî dirilmekdedir. Şâh Velij^ullah, hadîs-i şerîfde bildirilen zulmün fesâdm, Abbâsî devletinin kurulması ile başladığını yazarak, Ma! hammed Kutbun iftirâ etdiğini ortaya koymakdadır.
Hazret-i Mu’âviyenin Melik olacağına hadîs-i şeriflerde işaret vardır. Bunun için, hazret-i Mu’âviye, hazret-i Hasen hilâfeti kendisine teslim etdikden ve Eshâb-ı kirâm oy verdikden sonra, (Ha-Iffe-i âdil) olmuşdur. Bu yüce Sahâbîye (Melik-i adûd) demek ve bu kelimeye zâlim, kâfir gibi yanlış ma’nâlar vermek büyük iftiradır. Bunu azgm kral diye terceme edenin ise, islâmiyyetden nasîb alamamış olduğu anlaşılmakdadır.
Kâfirlerin devlet başkanlarma kral denir. Vaktiyle Fransa kralı, İngiliz kralı, Bulgar kralları böyle idi. Bir İslâm melikine, müsli-mânlarm halîfe diyerek, saydıklan ve sevdikleri mubârek bir zâta kral demek, o melikin ve onun milletinin hepsinin kâfir olduklan-nı söylemek demekdir. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz, hazret-i Mu’âviyeye (Melik) diyor. Milyarlarca müsli-mân da, melik ve halîfe diyor. Hadîs-i şeriflerde medh ve düâ buyurulan ve afv olundukları ve Cennete gidecekleri âyet-i kerîmelerle müjdelenmiş olanlardan biri bulunan hazret-i Mu’âviye gibi bir İslâm mücâhidine, bu şanlı ve şerefli sahâbîye zâlim damgasını basacak bir kimse meydâna çıkmamışdı. İslâm mücâhidlerini, hadîs-i şerifle övülen, hayrh zemânm arslanlarmı, Avrupadaki zâlim ve kâfir derebeylerine benzetmek, islâmiyyetin şahdamanna hançer saplamak demekdir. (Kıyâmet günü azâb melekleri, kâfirlerden önce, ilmi fâideli olnuyan din adamlarına azâb yapacaklardır) ve (Kıyâmetde azâblarm en şiddetlisi, ilmi fâidesiz olan din adamına olacakdır) hadîs-i şerifleri meşkûrdur. Bu hadîs-i şerifler, gençleri uyandırıyor. Sahte din dergilerinin, din âlimi olarak tamtdıkla-n kişilerin, Cehennemde şiddetli azâb görecek birer mücrim, birer îmân hırsızı olduklarını bildiriyor.
Yukarıdaki yazı, birinci cihân harbindeki Lawrens câsûsunu hâtırlatıyor. İyi arabî bilen, sarıklı, sakallı, cübbeli bu İngiliz kâfiri, İslâm âlimi görünerek, Ehl-i sünnetin büyüklerini kötülemiş-di. Eshâb-ı kirâma, İslâm halîfelerine ve Osmânh Türklerine leke sürerek, yüzbinlerle müslimânı yoldan çıkarmışdı. Böylece islâ-miyyeti değişdirmeğe, tours estambul bozmağa uğraşanların Türklerden avnla-rak, bir devlet kurmalarım sağlamışdı. Vehhâbî kitâblan h^Iis müslimânlara müşrik diyor. Bize, ya’nî Ehl-i sünnete kâfi
ı,r T awrens câsûsu öldü. Cehenneme gitdi. Onun l*'”TveTu mau câsûslanm çahşdırıyorlar. Binlerle altın da-Kr memleketde kendilerini öven mecmû’a ve kitâblar çı-Bu kitâblannda Ehl-i sünnet âlimlerini “rahmetullahi lîjevhim ecma’în” kötüliyorlar. Hâlbuki, o büyüklerin yük-jftıi,İslâm âlimlerinin sözbirliği ile bildirilmiş, bu konu, kara-Mİanmış, sonra gelenlere tartışılacak bir nokta bile bırakılma-Olmuş bitmiş, târihî ve dînî hükmünü almış birşeyi kurca-jaja kalkışmak, yapıcılığı değil, yıkıcdığı gösterir. Kötü niyyetli jjl alâmetidir.
Emevî ve Abbasî ve Osmânlı halîfelerinin hepsi, îmânh, ah-îlı, âdil, mübarek insanlardı. Evet, içlerinde tektük nefslerine <4lûb olanlar, şeytâna aldananlar çıkdı. Fekat, bunların da, islâ-jııeteaslâ zararları olmadı. Nefslerine zulm etdüer. En kötüsü, îl-i sünnetden ayrılmış, mu’tezilî olmuşdu. Buna da, sapık din imlan sebeb olmuşdu. Onları aldatem şeytân, iblîsin soyundan Mardan ziyâde soysuzlaşmış insan şeytânları idi. İmâm-ı Rab-teâlâ aleyh”, (Mektûbât) kitâbında buyuru-’ t^^slimânlarm ve devlet adamlarının doğru yoldan çık-• anna, hep kötü din adamlan, ya’nî zındıklar sebeb olmuşdur).
halifelerinin harem dâirelerindeki meşrû’ ve mahrem ha-.^anm kitâb ve gazete sütûnlanna dökerek. Onlara ahlâksız, yapışdırmağa kalkışmak, ondan dahâ büyük ahlâk-Nâmûslu kimselerin vicdânlannı titretecek ve tüylerini ııpertecek bir işdir. Evet, bir kimse, Avrupa târihlerindeki ve pa-■«ann, masonların kitâblarındaki yalanlan, iftirâlan okuyarak, ânlara aldanmış olabilir. Bunlara biraz da, islâm târihlerini, Ehl-i ''innet âlimlerinin kitâblannı okumalannı tavsiye ederiz. Böyle-'' işin doğrusu öğrenilmiş olur. Zâten, bir yazının, hiçbir hâdise hiçbir vesika göstermeden, mücerred hükmler hâlinde olması, ve İslâm ve imân bilgilerinde salâhiyyetli olmıyan kalemden îikdığını gösterir. Emeviler, Abbâsiler ve Osmânlılar zemânla-^'hda milletde müslimânlık bulunduğunu yazıyorlar. Bu da, dey-adamlarının imânlı ve âdil olduklannı bildirmekdedir. Çünki, ‘'eygaraber efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, (insanların '‘inleri, hükümet başkanlannm dinleri gibidir) buyurdu. Biz 'hüslimânlar, târih boyunca, yalancı dm adamlarından, iftiracılardan çok bret dersi aldık. Bir zemanlar, ıbnı Teymıyye, orta 5arkm îmânım yıkmağa kalkışmışdr Ehl-ı sünnet a ımlerı, onun Binlerce ilm kilâbı, onun çürük fıkrlenm red ^ ddım bıi ^^Ycdilct. Sonra Mısrda Abduh isminde biri, ma-^uerek,^x. Hıristiyanlıkda proteslanlık adında melez