estambul tours ve islam savasları88

estambul tours ve islam savasları88

 estambul tours en güzel bilgileri yazancestambul tours diyorki £senlik onlara, İsmâil’in evlâdından, İshak estambul tours yağmalar, onları birbirinden ajırıp gidiyordu.®’"*
oğullarından, İsrail ^Harından ibret alın. İnsanların halleri ne kadar da birbirlerine j^^er; benzerlikte birbirlerine ne kadar da yakın düşer. Araplar da jjğıldıkları, ayrıldıkları zaman Kisralar, Kayserler, nasıl onlara hü-p yürüttüler, bir düşünün. Kisralar, Kayserler, onlan dolaylarca, mâmur yerlerden, Irak’taki ırmaklardan, dünyanın yemyeşil, uptaze otlarla dolu
yerlerinden çıkardılar, yalnız çalılar çırpılar bi-ua, yaşanması güç çöllere sürdüler; onlar, sırtı yaralı develeri, otla-,îD hayvanları haydamak üzere yok-yoksul bir halde, toplumlarm (ohor-hakiri, bir bakımdan en perişan ve fakiri olarak çöllere sıkındılar; ne el atacakları, kanatlarının altına sığınacakları bir kimse ®dı; ne üstünlüğüne güvenip dayanacakları bir düzenlik gölgesi. Halleri perişandı; dilekleri darmadağın. Çokluklardı, fakat dağınık; aeh bir belâya tutulmuşlardı, bozbulanık. Çetin ve kat-kat belâlarla Mgisizlik onları kavramıştı; zulüm ve kötülük çevrelerini kaplamıştı; hzlarım yoksulluk yüzünden diri-diri görmüyorlardı; putlara tapı-ınrlardı; yakınlığı inkâr ediyorlardı;
Bir de ALLAH’ın onlara verdiği nimet çağına, onlara peygam-iıer yolladığı çağa bakın: Dinle itâatlerini pekiştirdi; dâvetiyleuz-Işmalarını mümkün kıldı; bu birlik, bu topluluk yüzünden yücelik batlarını nasıl gerdi onlara, çeşit-çeşit faydalarını, bereketlerini teli akıttı onlara.
Bu toplum, ALLAH nimetlerine daldı, o nimetlerine daldı, o ni-Betlerle yaşayışın zevkine ulaştı; güçlü bir kuvvetin gölgesinde işleri
^ Bakışımda İsrail oğullarının sonlarını beyan buyurmaktadırlar.
Arapların, cahiliyye devrindeki halleri anlatılmaktadır; aynı zamanda 81. sûrenin (Tekvîr) 8-9. âyetlerine işaret edilmektedir. İlk çocuğu kız olan, gelenek olarak Araplarda haysiyetsiz sayılırdı; babası onu diri-diri gömmek zorundaydı, Köpek, yılan, kertenkele yerlerdi. Asma’î der ki; Çölde giderken bâzı çadırlar gördüm,
oraya gittim Rftni konukladılar; bir kap içinde süt .sundular. Sütü içlikten .sonra
düzene girdi; üstün bir güçle hâlleri yüceldi; işleri, oturamakh, sağlam bir kudretle düzeldi. Âlemlere hükmeder oldu, yeryüzü dolaylarında padişah kesildiler; önceden kendilerine hükmedenlere hükmettiler; başkalarının buyruğuna uyarlarken onlara buyruk yürüttüler. Kimse onların mızraklarını kmayamaz, kimse onların taşını kıra-maz, kimse onlara ok ve taş atamaz bir hale geldiler.
Fakat şunu da bilin ki siz, ellerinizi itaat bağından kurtardınız; sizin için kurulmuş olan ALLAH kalesini, cahiliyet hükümleriyle deldiniz, yıktınız. Noksanlardan münezzeh olan ALLAH, bu toplumun arasını düzenlik ipiyle bağlamış, onlara birlik, düzenlik vermişti, gölgesinde gölgelendirmişti; kendisine sığınmalarını sağlamıştı; yaratılanlardan hiç birinin değer biçemeyeceği, bütün değerlerden üstün, bütün kıymetlerden yüce bir nimet ihsan etmişti; böylece de onlara lütufta bulunmuştu.
Bilin ki hicretten sonra sizler, çöl Arapları haline geldiniz; uzlaşıp birbirinizi sevdikten sonra bölük-bölük dağıldınız; Müslümanlıktan ancak bir ad kaldı sizde; îmandan ancak bir lâf tanımaktasınız siz; utanca düşmektense cehenneme gitmek yeğdir dediniz siz. Sanki hürmetini gidererek, hiçe sayarak İslâm kâsesini baş aşağı çevirmek, ALLAH’m, yeryüzünde size esenlik vermek, halkı arasında da emniyeti sağlamak üzere sizden aldığı ahdi bozmak istiyorsunuz. Müslümanlıktan vazgeçer, başka bir yol tutarsanız, kâfirler savaşa girişir sizinle; sonra ne Cebrâil yardım eder size, ne Mikâil; ne muhâcirler imdadınıza koşar, ne ensar; ancak ALLAH aranızda hükmedinceye kadar kılıçla savaşılır sizinle.
Bir de şu var ki ALLAH’m azabına uğrattığı, dertlere, belâlara, çetin olaylara düşürdüğü kullara ait birçok örnekler var; bunu bilirsiniz; bilgisizlikle ALLAH’ın azâbının gecikmesi sizi aldatmasın; azabından ümitsizliğe düşmeyin. Çünkü noksan sıfatlardan münezzeh olan ALLAH sizin de bildiğiniz geçmiş toplumları, ancak gerçeği ve doğruyu buyurmayı, kötülükleri nehyetmeyi bıraktıklarından lânetlemiştir; kötülere, suç işledikleri, içlerindeki bilgili, anlayışlı olanlara da, kötülüğü nehyetmedikleri için lânet etmiştir.
Bilin ki siz, İslâm bağım kestiniz; Müslümanlık sınırlarını elden çıkardınız; hükümlerini de öldürdünüz. Bilin ki ALLAH bana, isyan edip itaatinden çıkanlarla, biat edip biatinden dönenlerle, yeryüzünde bozgunculuk edenlerle savaşmayı emretmiştir. Biatten dönenlerle savaştım, gerçekten sapanlarla mücahede ettim; dinden çıkanları kahrettim, Redhe şeytanının belâsını da, onu bayılmış bulup, yüreğinin çarptığını duyup, göğsünün titrediğini görüp İslâm’dan giderdim.
.jçrdeıı, ardımda kalanlar kaldılar. ALLAH izin verirse onları da ^^jefer kahrederim; onlardan, yeryüzünde ancak çevreye dağılan
^ Ünım’ül-Mü’minin’i de Hz. Resûl (a.s.m.), Ali’ye karşı çıkmaktan ^buyurmuştu (Müstedrek, Kenz’ül-Ummâl, Müsned, İsâbe, Mecma’, ^.jnıâmeti ve’s-Siyâse, Nûr’ül-Absâr, Hiylet’ül-Evliyâ, Tabakkaat-u Sa’d, Târihu Bağdâd v.s.den naklen aynı; s. 369-374). Hz. Resûl-i jjjfein sallâllahu aleyhi vesellem, Emir’ül-Mü’minin’e, biatinden dö-0ilerle, isyan edenlerle, dinden çıkanlarla savaşacağını bildirmiş-ijf savaşmasını emir buyurmuşlardı (Müstedrek, Târih-u Bağdâd, [isd’ül-Gaabe,ed-Dürr’ül-Mensûr, Kenz’ül-Ummâl ve Mecma’dan naklen aynı; s.358-363). Redhe, dağ başlarında bulunan ve içine su jolan çukura denir. Redhe Şeytanı, Hâricîlerden Zü’l-Huvaysarat’üt-I^mîmî Harkus b. Züheyr’dir. Bu adam, Hevâzin ganimetlerini bö-trken Hz. Resûl’e (a.s.m.), adalete riâyet et demek cür’etinde bu-iıntnuş, Hazret “Vay sana, ben adalete riâyet etmezsem kim eder” tanırunca Ömer, izin ver yâ Resûlallah, şunun boynunu vurayım teniş, Hz. Resûl (a.s.m.), bırak onu; onun öyle arkadaşları olacak H biriniz, onların namazını, orucunu görünce kendi namazım, oru-ranu, ona nispetle ehemmiyetsiz bulacak; Kur’an okuyacaklar, fa-iâf boğazlarından aşağıya geçmeyecek (mânasını anlamayacaklar, ikmüne riâyet etmeyecekler), yaydan ok çıkar gibi dinden çıkacaklar; kara yüzlü, kolunun birinde kadın memesine benzer bir ur Hıiunan kişi de onların başı olacak; insanların en hayırlı bölüğüne karşı estambul tours çıkacaklar buyurmuştu. Ebû Saîd’il-Hudrî (r.a), ben bu hadisi teûlullah’tan duydum, tanıklık ederim ki Ebû-Tâlib oğlu .'\li, onlarla savaştı; ben de onunlaydım; öldürülenler arasında bu adamı hulmamı istedi; buldum ve Resûlullâh’ın buyurduğu alâmeti de ®da gördüm demiştir (Buhârî’nin Kitâb-u Bed’il-Halk’ından nak-^FadâirHl-Hamse; 2, s.400).
Biatten dönerler. Cemel savaşına sebep olanlardır; gerçekten sapanlar ve ilâatlen çıkanlar, Muâviye’ye uyanlardır. Dinden çıkanlarsa Hâricilcrdir. Emir ül-Milminin (ra) Ziibeyr’e, savaştan önce, “Bizansardan bir bölüğün sofasııulaydık, .sen de »ardın, ResûlulJah sallâllâlııı aleyhi ve sellem beni işaret ederek sana, onu soer mi sin buyurdu; sen, ne mâni var deyince, ama buyurdu, sen onun aleyhint  <Tirisecptksin: hatırlarmı.sın bunu? dembıi(Mds*'
Nese’î’nin “Hasâis”inde, Zehebî - nin Mîzan’ül-İ’tidâl’inde, Sa-hihu Müslim’in Kitâb’üz-Zekat’-mda, Müstedrek’te, Ebû-Dâvud’da, Müsned’de, Tabakaat’ta, Hilyet’ül-Evliyâda, Târib-u Bağdâd’da, Mecma’ ve Kenz’ül-Ummâl’de bu husustaki hadisler için aynı kitabın 400-410. s.e, Hâriciler hakkındaki âyetler için de 410-412 s. e. bk.). Zü’s-Sedye denen bu adamı görünce Resûl-i Ekrem’in (s.a.v.), Bu, ümmetimin içinde beliren şeytan boynuzlarının ilkidir buyurduğu rivayet edilmiştir. Nehrevan savaşında bu herif, Hazreti Emir ( ra) narasını duyunca kendisini, içinde su bulunan bir çukura atmıştı; orada ölü olarak bulundu.
Ben daha çocukken Arab’ın başkaldıranlarım yere serdim, Rabia ve Mudar boylarının boynuzlarını kırdım. ALLAH’ın salât’ı O’na ve soyuna olsun, Resûlullah’a ne kadar yakın olduğumu onun katında nasıl bir mertebeye ulaştığımı bilirsiniz. Çocuktum henüz o beni bağrına basardı; yatağına alırdı; vücudunu bana sürer, beni koklardı. Lokmayı çiğner, ağzıma verir, yedirirdi. Ne bir yalan söylediğimi duymuştur, ne bir kötülük ettiğimi görmüştür. O, sütten kesildiği andan itibaren ALLAH, meleklerinden pek büyük bir meleği ona eş etmişti; o melek gece-gündüz, ona jdicelikler yolunu gösterirdi; âlem ehlinin en güzel huylarım belletirdi. Ben de her an, devenin yavrusu, nasıl anasının ardından giderse, onun ardından giderdim; o, her gün bana huylarından birini belletir, ona uymamı buyururdu. Her yıl Hırâ dağına çekilir, kulluğa koyulurdu. Onu ben görürdüm, başkası görmezdi.
estambul tours yazdı..